“O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.
0
1. Elif, Lâm, Mîm.
2. Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur.
3. O, sana Kitap’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Tevrat ve İncil’i de indirmişti;
4. Daha önce insanlara bir yol gösterici olarak. Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.
5. Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.
6. O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
7. O, sana kitabı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
8. “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”
9. “Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez.”
10. Şüphesiz, inkâr edenlere, ne malları, ne de evlatları Allah’a karşı bir fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar.
11. Bunların durumu Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah, azabı çok şiddetli olandır.
12. İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!”
13. Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. Onları göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da dilediğini yardımıyla destekliyordu. Görebilenler için bunda elbette ibret vardır.
14. Nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi; kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.
15. De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebediyen kalacaklardır. Ve yine orada tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir.
16. Onlar şöyle derler: “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.”
17. Onlar, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun bükenler, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde bağışlanma dileyenlerdir.
18. Allah, melekler ve ilim sahipleri, O’ndan başka ilâh olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
19. Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki kıskançlık ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.
20. Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere de ki: “Siz de İslam’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslam’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir.
21. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.
22. Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.
23. Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.
24. Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır” demeleridir. Uydurup durdukları şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır.
25. Bakalım, o geleceğinde hiç şüphe olmayan günde, onları bir araya topladığımız vakit hâlleri nasıl olacak! O gün herkes, kazandığının karşılığını tastamam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.
26. De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin. Dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”
27. “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”
28. Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.
29. De ki: “İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
30. O gün herkes, yaptığı her hayrı hazır bulacaktır; yaptığı her kötülüğü de. O zaman, o kötülükle kendisi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah, kullarını çok esirgeyicidir.
31. De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
32. De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
33. Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.
34. Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir.
35. Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.
36. Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”
37. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul etti ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
38. Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet” dedi. “Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin.”
39. Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler. “Kendisinden gelen bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak.”
40. Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, fakat Allah dilediğini yapar” dedi.
41. Zekeriya, “Rabbim! Bana bir alamet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alamet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tespih et.”
42. Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.”
43. “Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ. Secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et” demişlerdi.
44. Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Tartışırlarken de yanlarında değildin.
45. Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”
46. “O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.”
47. “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.
48. Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.
49. Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek ve o da onlara şöyle diyecek: “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.”
50. “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
51. “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.”
52. İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler.
53. “Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi şahitlik edenlerle beraber yaz.”
54. Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
55. Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”
56. “İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azap edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.”
57. “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”
58. Bunu biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur’an’dan okuyoruz.
59. Şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.
60. Hak Rabbindendir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.
61. Sana bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini yalan söyleyenlerin üstüne atalım.”
62. Şüphesiz bu gerçek kıssadır. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
63. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları çok iyi bilir.
64. De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.”
65. Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?
66. İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67. İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hristiyan. Fakat o, Allah’a teslim olmuş dosdoğru bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.
68. Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
69. Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar.
70. Ey kitap ehli! Şahit olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
71. Ey kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
72. Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar dönerler” dedi.
73. Bir de “Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın” dediler. De ki: “Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getireceklerinden ötürü mü böyle yapıyorsunuz?” De ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
74. O, rahmetini dilediğine has kılar. Allah, büyük lütuf sahibidir.
75. Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmilere karşı bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
76. Hayır! Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.
77. Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
78. Onlardan bir grup var ki, siz onu kitaptan sanasınız diye dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Oysa o kitaptan değildir. “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
79. Hiçbir insan için düşünülemez ki, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik versin de, sonra o “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” desin. O ancak, “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz kitap uyarınca Rabbinize samimiyetle bağlı kullar olun” der.
80. Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin” diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, O size hiç inkârı emreder mi?
81. Hani, Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Andolsun, size kitap ve hikmet verdim. Sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti.
82. Artık bundan sonra kim yüz çevirirse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.
83. Onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez O’na boyun eğmiştir ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.
84. De ki: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.”
85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
86. İman ettikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? Hâlbuki onlar, Resul’ün hak olduğuna da şahitlik etmişlerdi. Onlara açık deliller de gelmişti. Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
87. İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır.
88. Onun içinde ebedi kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.
89. Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
90. Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
91. Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
92. Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
94. Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
95. De ki: “Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
96. Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kabe’dir.
97. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.
98. De ki: “Ey kitap ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”
99. De ki: “Ey kitap ehli! Görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeye yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.
101. Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resulü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir.
102. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.
103. Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
104. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.
105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
106. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.
107. Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
108. İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez.
109. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.
110. Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.
111. Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.
112. Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve sınırları çiğnemekte oluşları idi.
113. Onların hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.
114. Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.
115. Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
116. İnkâr edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
117. Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar.
118. Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Size âyetleri açıkladık. Eğer düşünürseniz.
119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü bilir.
120. Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.
121. Hani sen mü’minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
122. Hani sizden iki takım çözülmeye yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.
123. Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.
124. Hani sen mü’minlere şöyle diyordun: “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?”
125. Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder.
126. Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır.
127. Bir de Allah bunu, inkâr edenlerden bir kısmını helâk etsin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı.
128. Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da onlara azap eder. Çünkü onlar, zalimlerdir.
129. Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
130. Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
131. Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.
132. Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.
133. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
134. Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.
135. Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir. -Zaten günahları Allah’tan başka kim affeder ki?- Ve onlar bile bile işledikleri üzerinde ısrar etmeyenlerdir.
136. İşte onların mükafatı Rableri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedi kalacaklardır. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!
137. Sizden önce nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
138. Bu, insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.
139. Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.
140. Eğer siz bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da benzeri bir yara almıştı. İşte günleri insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, sizden iman edenleri ortaya çıkarması ve sizden şahitler tutması için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.
141. Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.
142. Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri ortaya çıkarmadan ve yine sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?
143. Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.
144. Muhammed, ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükafatlandıracaktır.
145. Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükafatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.
146. Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.
147. Onların sözleri sadece şöyle demekten ibaretti: “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.”
148. Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükafatını verdi. Allah, iyilik edenleri sever.
149. Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız.
150. Hayır! Yalnız Allah yardımcınızdır. O, yardımcıların en hayırlısıdır.
151. Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştuklarından dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür.
152. Andolsun, Allah, izniyle, onları kırıp geçirdiğiniz sırada size olan vaadini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra, siz zaaf gösterdiniz. Emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. Sizi bağışladı. Allah, mü’minlere karşı çok lütufkardır.
153. Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa doğru kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, elinizden gidene ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
154. Sonra o kederin ardından üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. De ki: “Bütün iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları yerlere çıkıp gideceklerdi. Allah, bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. Allah, göğüslerin özünü bilir.”
155. İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halimdir.
156. Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerine bir hasret olarak koydu. Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
157. Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıklarından daha hayırlıdır.
158. Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
159. Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
160. Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.
161. Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.
162. Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan kimse gibi midir? Onun varacağı yer cehennemdir. O, ne kötü varılacak yerdir!
163. Onlar Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir.
164. Andolsun ki, Allah, mü’minlere büyük lütufta bulundu: Kendi içlerinden onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah’ın âyetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.
165. Onların başına iki mislini getirdiğiniz bir musibet sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O, kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
166. İki topluluğun karşılaştığı gün, sizin başınıza gelen, ancak Allah’ın izniyle olmuştur ki O, mü’minleri ortaya çıkarsın.
167. Ve iki yüzlülük edenleri ortaya çıkarsın. Onlara, “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.
168. Onlar, kendileri oturup kaldıkları hâlde kardeşleri için, “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.”
169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.
170. Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler. Arkalarından henüz kendilerine ulaşamayan kimselere de müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.
171. Allah’ın nimetini, keremini ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.
172. Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükafat vardır.
173. Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.
174. Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla geri döndüler. Kendilerine hiçbir kötülük dokunmadı. Ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.
175. O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz, benden korkun.
176. Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır.
177. İman karşılığında küfrü satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır.
178. İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
179. Allah, mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Sonunda pisi temizden ayıracaktır. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer. O hâlde, Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükafat vardır.
180. Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
181. Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette işitti. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz.
182. “Bu, kendi ellerinizin gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir.
183. Onlar, “Allah, bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti.” dediler. De ki: “Benden önce size nice peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?”
184. Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı.
185. Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
186. Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız, işte bu, uğrunda azmedilmeye değer işlerdendir.
187. Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür!
188. Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
189. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.
191. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: “Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın, seni tespih ve tenzih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”
192. “Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”
193. “Rabbimiz! Doğrusu biz bir davetçi işittik; ‘Rabbinize iman edin’ diye insanları iman etmeye davet ediyordu. Dinledik, hemen iman ettik. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört. Ruhumuzu iyilerle beraber al!”
194. “Rabbimiz! Peygamberlerin vasıtasıyla vaadetmiş olduklarını bize ver. Ve kıyamet gününde bizi rezil etme! Şüphesiz sen, sözünden dönmezsin.”
195. Rableri onlara cevap verdi: “Ben, erkek olsun kadın olsun içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Sizler birbirinizdensiniz. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim. Ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu mükafat Allah katındandır. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.”
196. Kâfirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
197. Az bir zevk. Sonra varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır!
198. Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi kalacaklar. Allah tarafından ağırlanacaklar. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır.
199. Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
200. Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, savaşa hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.